Artı Gerçek sitesi yayın yönetmeni Celal Başlangıç'a göre İstanbul seçimlerinde Erdoğan'ın ortalıkta görünmemesinin en büyük sebebi 7 Haziran 2015'te aldığı seçim yenilgisinin benzerini yaşamamak.
Başlangıç'ın yazısından ilgili bölüm şöyle:
(...)
23 Haziran İstanbul seçimleri öncesi de görünen o ki Erdoğan’ı 7 Haziran korkusu sardı. Erdoğan’ın 39 ilçede yapmayı planladığı mitinglere hâlâ daha çıkmaması ve Yıldırım’ın büyük bir hezimet göze alınarak TV ekranlarında İmamoğlu’nun önüne atılması da işte bu korkunun kanıtı.
“Erdoğan kaybetti” dedirtmemek için Binali Yıldırım, 31 Mart seçimlerindeki pasif durumundan daha aktif duruma geçiriliyor. Böylece “Yıldırım kaybetti” dedirtecek bir mizansen yaratıyorlar.
Hatırlarsanız, 31 Mart seçimlerine giderken Yenikapı’da yapılan mitingde kürsüye ilk çıkan Yıldırım, İstanbul’a ilişkin projelerini bile kendi açıklamamış, daha sonra kürsüye çıkacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklayacağını anons etmişti.
Erdoğan propaganda yasağının başlayacağı son saniyeye kadar 29 ve 30 Mart’ta İstanbul’un 14 ilçesinde miting yapıp meydan meydan İstanbul projelerini anlatırken yanına partisinin adayı Yıldırım’ı alma gereği bile duymamıştı.
31 Mart seçimlerinin gözdesi “beka” olmuştu. Cumhur İttifakı’nın seçimi kaybetmesi durumunda Türkiye’yi karanlık bir geleceğin beklediğini söylüyordu iktidar sözcüleri.
Yerel seçimleri ekseninden çıkardılar ve Türkiye’nin kaderinin oylanacağı bir seçime dönüştürdüler.
Bunun ilk işaret fişeğini ise yerel seçimlerden beş ay önce MHP Lideri Devlet Bahçeli atmıştı.
“Yerel seçimlerde alınacak sonuç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oturması ve yürümesi açısından çok önemli. Alınacak kötü sonuç her şeyi ters yüz edebilir. Özellikle üç büyük şehir çok önemli. Buralarda HDP, CHP ve diğer partiler destek verip yerel yönetimler kazanabilir. Bu olduğu takdirde daha o gece ‘bu sistemin meşruiyeti’ni tartışmaya açarlar. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir. (…) Bu seçimde Güneydoğu’da alınacak oylar çok önemli. Orada 101 belediyeye kayyım atandı. Şimdi o parti oralarda yine kazanırsa bu çok kötü olur. Çıkarlar, bunu plebisit gibi sunarlar.”
Seçimlerdeki “beka” kampanyası AKP’nin muhafazakar Kürtlerin oyunu kaybetmesine neden oldu.
31 Mart seçimlerinde korktukları Cumhur İttifakı’nın başına geldi.
Kayyım atanan belediyelerin çok büyük bölümünü HDP geri aldı. İktidar elindeki Ankara, Mersin, Adana, Antalya gibi kentleri kaybetti. Şimdi İstanbul’u da kaybedeceklerini görüyorlar.
Bu nedenle de 23 Haziran seçimlerini Erdoğan’ın değil, Binali Yıldırım’ın yenilgisi gibi sunmaya çalışıyorlar.
Saray’a da verdiği raporda MAK Araştırma Başkanı Mehmet Ali Kulat, İstanbul seçimleri öncesinde CHP adayı İmamoğlu’nun önde olduğunu belirtiyor ve “Seçimin kaderinde muhafazakâr Kürt seçmenin etkili olacağını düşünüyorum” değerlendirmesini yapıyordu.
Bu nedenle 31 Mart seçimlerine damgasını vuran “beka meselesi” muhafazakâr seçmeni AKP’den uzaklaştırınca Binali Yıldırım bayramda Diyarbakır’a gidip Kürtçe birkaç sözcük söylemek zorunda kaldı. Oysa o günlerde bölgedeki AKP’li belediye başkanları mezarlıklardan bile Kürtçe tabelaları indiriyordu.
23 Haziran seçimlerinde Kürtlerin oyu çok değerli hale geldi AKP için. Hatta bu yüzden “Seçimlerde mitili İstanbul’a atacağım” diyen MHP lideri Bahçeli’ye Kürt oylarını kaçırmamak için “Mitilini de al git” dediler.
Ancak bu seçimde de “Pontus” AKP’nin ayağına dolaştı. “Beka” ile muhafazakâr Kürtleri, “Pontus” ile Karadenizlilerin önemli bir kısmını kaybettiler.
O yüzden seçimlerden önce Binali Yıldırım’ı Trabzon meydanında Rumca konuşurken görürsek şaşırmayalım.
Saray’a yakın kalemlerden Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’nin dünkü köşe yazısı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise sahaya inmesi düşünülmüyormuş” cümlesiyle bitiyordu.
Yandaş gazetelerden Yeni Şafak’ın köşe yazarı Mehmet Acet dünkü köşesinde AKP’nin önde gelen isimlerinden birinin partisinin seçim stratejisinin ana eksenini şu sözcüklerle yansıttığını aktarıyordu:
“Hareket noktamız şu şekilde: Bu seçimi kazanırsa Binali Bey kazanacak. Kaybederse yine o kaybedecek.”
AKP’nin önde gelen ismi bu kararın çıkış noktasını da Acet’e “CHP, İstanbul seçimlerini Cumhurbaşkanımız ile bir yarışa dönüştürmeye çalışıyor. Tayyip Erdoğan’a kaybettirme üzerine bir strateji izliyorlar. Buna izin vermeyeceğiz” diye anlatmış.
Yeni Şafak yazarı Acet bu kulis bilgisinden çıkardığı sonucu şöyle değerlendiriyor:
“Bu ifadelerden en azından şimdilik miting planının rafta tutulduğu anlaşılıyor. Bir aylık fotoğrafa baktığımızda da yine sadece Binali Yıldırım üzerinden yürütülen bir kampanya ile karşı karşıya olduğumuz görülebiliyor.”
Bu tablo karşısında AKP kendi eliyle son verdiği “Televizyonda liderler ve adaylar düellosu” geleneğine 17 yıl sonra iki elle sarılıyor.
AKP kendisine zarar vereceği çok açık olan TV’de Binali Yıldırım-Ekrem İmamoğlu düellosunu belli ki iki nedenle kabul ediyor.
Birincisi, şimdiden kaybedilmiş seçimi yüzde bir umut da olsa kendi lehine çevirmek.
İkincisi, seçim kaybedilirse “Erdoğan kaybetti” denilmesinin önüne geçerek bu tespiti “Yıldırım kaybetti”ye çevirmek.
Belli ki AKP’yi 7 Haziran hezimeti korkusu sarmış!