İşte Selim Gündüz'ün değerlendirmesi
Havuz gazetelerini okumuyorum. Değmez zaman harcamaya. Geçen bir vesile ile Hayrettin Karaman’ın yazısını gördüm. Üzüldüm. Hadis diye şöhret bulmuş güzel bir söz vardır. “İnsaf dinin yarısıdır.” diye Maalesef Hoca’da insafın “i”si bile kalmamış.
Şöyle diyor önceki ayki köşesinde:
“Adam beddua ediyor, masum insanların “ocaklarına ateşler düşsün” diyor, filan kişi yakında ölecek, şu olacak bu olacak diyor, bunların hiçbir olmuyor, tam aksine ateş kendi adamlarının ocaklarına düşüyor, ama tabileri yine onun peşinden gitmeye devam ediyorlar.”
Nezaketini tartışmaya değmez. Cümlesi şu: “Adam beddua ediyor, masum insanların ‘ocaklarına ateşler düşsün’ diyor.”
Bir Hayrettin Hoca’nın yukarıdaki sözüne bakın bir de Fethullah Gülen’in 2013 sonunda ettiği dua’ya.
Gülen Hocaefendinin mülaanesi şu:
“Yapılan şey Kur’an’a ve Sünnet’e aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, Allah, bizi de onları da yerlerin dibine batırsın! Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar… Allah onların birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın… Önlerini kessin, bir şey olmaya imkân vermesin!”
Karaman bunun beddua olmadığını, mülaane olduğunu ve dinde bir yeri olduğunu bilmiyor olabilir mi? Tabi ki hayır. Yaptığı çarpıtma gazetesine uyum sağlamak.
Yazık! Koca İslam Hukuku profesörünün yaptığı çarpıtmaya!
Hangi masuma beddua var bu paragrafta?
Sonra güya Gülen “filan kişi yakında ölecek” demiş.
Hocaefendi bu sözü kime söylemiş, ne zaman söylemiş? Cevabı yok.
Bir başka asılsız sözü cemaat mensuplarına: “Kerameti abartıp neredeyse kainatın yönetimini eline verdikleri liderler, önderler, “büyükler”
Koca İlahiyat professörü bir AKP trolüne dönüşmüş. Ne Gülen böyle düşünür ne de tek bir cemaat mensubundan bunu ima bir söz çıkmış değil. Hoca fıkhi isnadlarını AKP trollerinin safsatalarıyla besliyor.
Çok sevdiği ve her bahsettiğinde “Erdoğan’ımız” dediği zatın sık tekrarladığı sözle bağlayayım: “Müddei iddiasını ispatlamakla mükelleftir. İspatlamayan şerefsizdir.”
GELELİM BUGÜNE
Hayrettin Hoca gözlerini yumsa da şu an Türkiye’de korkunç bir zulüm var.
– Yüz binlerce insan meslekten atıldı. 3000 yargıçın fişlemlerle işine son verildi.
– 40 bin suçlu affedilip hapisten çıkarıldı. 50 bin insan delilsiz bir şekilde onların yerine hapse tıkıldı.
– İşkencenin sınırı yok. Kadın ve erkeklere tacizden, hamile kadınları nezarette süründürmeye kadar.
-Bir aylık çocuğu olan kadınları tutuklayıp günde bir defa emzirme izni vermek, yeni doğum yapan kadına yatağında kelepçe takmak…
– İşsidli canilere takılmayan kelepçe ve ters kelepçe masum kadınlara, koltuk değneğiyle yürüyen 80’lik yaşlılara takılıyor.
– Alkollü polisler kadınları kızları sorguluyor, taciz ediyor.
– 60 Yaşındaki kadın çıplak aranıyor.
– Onlarca sivil, polis, kaymakam, yargıç… hukuksuz ithamlara dayanamayıp intihar etti. Yapılan işkenceler altında dayanamayıp intihar edenler var. Veya infaz edilenler var.
Trajedi o boyutta ki “Tutuklama kararını veren hakime hanım bayan meslektaşının boynuna sarılarak güvenlik kameraları karşısında hıçkıra hıçkıra ağlar, ‘Ne olur beni affet, bunu yapmaya mecburum; kurban sen misin, ben miyim, hakkını helâl et’ der. Gözü nasıl korkutulduysa 1,5 aydır 3 küçük çocuk annesi meslektaşını tahliye kararı verememekte.”
Karaman olanları eleştirir gibi görünüp itidal çağrısı yapıyor ama şöyle isimlendirerek masumlaştırıyor: “Tasfiyenin bir ucunda yaşanan felaketin bir daha tekrarlanmasını engellemek için zaruri görülen “yaşın da yanmasını göze alan tutum”.
FETVA HAYRETTİN HOCA’DAN
Şöyle diyor:
“Bu ülkeye bunca kötülüğü yapanlar ile onları desteklemeye devam edenlerin bu suçu bir daha işleyemeyecek hale getirilmeleri (caydırıcı cezalar çekmeleri, mahrumiyetlere katlanmaları) adalettir, zulüm değildir.”
Dileyenin dilediği zulmü yapmasına Hocanın bu fetvası yeter ve artar.
KÖR VE SAĞIR OLMAK…
Hocanın bir başka fıkıh kriteri şu:
“Her şey apaçık ortaya çıktıktan sonra bile kör, sağır ve dilsiz olmaya devam eden, hakikati öğrenmemek için yandaşlarla içe kapanan insanlar masum değildir.”
İslam fıkıh tarihinde bunlardan daha temelsiz ve korkunç bir fetva var mıdır bilmiyorum!
Fakat ne olur ne olmaz fetvası kendini de yakar diye masumiyet karinesini, ispatın suçlayana ait olduğu hukuk kaidesini yerle bir eden bir şerh koymuş:
“Ama hakikati en azından 17 ve 25 Aralık olaylarından itibaren görerek, idrak ederek örgütle alakasını kesen, kestiğine dair delilleri olan insanlar masumdur.”
AKP’nin makbul kalemi Cem Küçük 17-25 Aralık soruşturmaları için “4 bakanla ilgili rüşvet kısmı doğru. Yani bu zaten doğru olmasa sayın Erdoğan onları görevden almazdı.” demişti.
Masumiyet ve darbe iddiası gerçek olsaydı istifa eden bakanların itibarları iade edilir, işlerinin başına dönerdi. 3 polis müdürü 10 savcı ve hakimi görevden alınırdı, biterdi. On binlerce polis ve yargıç meslekten atılmazdı. Ki hırsızları yakalamak nasıl darbe oluyorsa!
Ortada ses kayıtlarıyla ispatlı yolsuzluklar ve görüntüler var. Para kasaları, ayakkabı kutularıyla, çikolata kutularında rüşvetler var ama Hayrettin Hoca hepsini affetmiş affedip o tarihi masumiyet miladı yapmış. Yani “hırsızlığı görüp gözünü kapadıysan” masumsun.
HANİ SUÇ KİŞİSELDİ!
Dert 15 Temmuz’u yargılamak olsaydı bu darbe girişiminde bulunan askerlerle sınırlı olurdu. Yüz binlerce devlet görevlisinin, on binlerce polisin, on binlerce özel sektör çalışanının, binlerce şirketin, ne suçu var?
Ama niyet adalet değil cadı avıyla bir cemaati bitirmeye kalkmak.
Milyonlarca Yahudi’nin hunharca ölümü ithamıyla ve soykırım suçlamasıyla kaç kişi yargılanmıştır?
Uluslararası Mahkeme’de sadece 24 nazi lideri yargıladı. Dünyaya yayılmış, değişik ülkelere gitmiş 185 kişi mahkeme önüne çıktı.
Yüz binlere ve milyonlara zulmetmenin evrensel hukukta ve hiç bir kutsal kitapta yeri yok. Biz Hayrettin Hoca’nın da kitabında yok sanıyorduk yanılmışız.
“İnsan dinin yarısıdır” demiştik. Bir de şöyle bir söz var: “Rüşvet kapıdan girince, insaf bacadan çıkar.” 82 yaşındaki Hayrettin Hoca’yı insafını rüşvetle kaybetmekten tenzih ederim, ama ne yaptı da kaybetti onu da bilemiyorum.
Kendisi yazısında çok doğru bir söz söylüyor:
“Bir mümin ne kadar bilgili ve akıllı olursa olsun yanılma, yanlış yola girme ihtimali daima vardır.”
Karaman, belki de kendisinin korkup titretmesi gereken şu ayeti de aktarıyor:
“Bir gün gelecek o metbular (önderler) peşlerine takılanları terk edip kaçacaklar, tabiler de yeniden dünyaya dönüp onlardan kaçmayı isteyecekler ama iş işten geçmiş olacak”.