Kürtlerin anayasa değişikliğinden yana olduğunu savunarak, "Demek ki
BDP'nin başka öncelikleri var." eleştirisini getiriyor. Bu partinin, bölgedeki imtiyazını kaybetmek istemediğine de dikkat çeken
Işık, "Süreci bu şekilde sabote edemezler." diyor.
Edebiyat eleştirmeni Ali
Fikri Işık, 12
Eylül askerî müdahalesinden 6 ay önce, 12
Mart darbesini
protesto eden gösteride yakalanarak
Diyarbakır Cezaevi'ne götürüldü. Darbe olduğunda da oradaydı. 2 yıl boyunca 5 No'lu
Cezaevi'nde her türlü işkenceye maruz kalan Işık, 1980 darbesiyle hayatı kararan yüzlerce aydından biri. Dönemin önemli öğrenci örgütlerinden Devrimci Demokrat
Kültür Derneği (DDKD) yöneticiliğini de yapmıştı.
Anayasa değişikliğinin, darbelerin gölgesinde kalan
demokrasinin sınırlarını genişleteceğine inanıyor.
Boykot kararı alan BDP'yi ise sert bir dille eleştirerek, "Demek ki onların Kürt halkının demokratik bir iklimde yaşamasından başka öncelikleri var." tepkisini gösteriyor. Bu partinin, bölgedeki imtiyazlarını kaybetmemek için boykot kararı aldığı düşüncesinde. "Bölgede elde ettikleri siyasal erki kimseyle paylaşmak istemiyorlar. Süreci bu şekilde sabote etmeleri kabul edilemez. Demokrasiyle bir bağlantı kuramıyorum. Bence bu çağrının meşruiyeti de yok." şeklinde sert eleştiriler yöneltiyor.
TRT Şeş'te kültür programlarına da katılan Işık, Kürt kökenli vatandaşlara
referandum mesajları verirken
Türkiye'nin demokrasi adına önemli bir fırsat yakaladığına işaret ediyor. Yeni bir Türkiye için yapılan çalışmaların, ideolojik saplantılara kapılmadan desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak, "Evet deyip demokrasiyi adım adım büyütelim." çağrısında bulunuyor. Işık, şöyle devam ediyor: "Darbe cenderesinden geçmiş biri olarak her türlü kimliğimi bir tarafa bırakıp düşündüğümde,
12 Eylül zihniyetinin hukukunu delen topluiğnenin başı kadar bir mücadeleye bile bütün ruhumla '
evet' derim. 12 Eylül hukukuna
itiraz etmemeyi anlamıyorum. Buna karşı durmamak ahlaki bir tutum değildir."
AK Partili olmadığının altını özellikle çizerken, kendisini, "Demokrat durdukları sürece onlara omuz veren bir demokratım." diye tanımlıyor. Işık, "Eğer siz bunu bir anayasa değişikliği olarak algılamaz, AK Parti önüne barikat kurar veya boykot ederseniz yaşadığınız süreç sizi gayri ahlakiliğe iter." görüşünü savunuyor.
Cezaevinde
akıl almaz işkencelere maruz kaldığını anlatan Işık,
tahliye olduktan sonra uzun süre tek başına yaşamayı
tercih etmiş. Topluma yeniden katılması hayli uzun sürmüş. Öyle ki 7 yıl boyunca
İstiklal Caddesi'ne dahi çıkmamış. "Kendimi edebiyatla rehabilite ettim." diyen Işık, müstear isimle yazılar kaleme almış. Cezaevindeki bir anısını şöyle paylaşıyor: "Ezberlememiz için bir metin verildi. İlk önceleri klasik bir askerî marş olduğunu düşündük. O güne kadar hiç duymadığımız Müşerref Akay'ın 'Türkiyem Türkiyem' şarkısıydı. Eserin hangi güfteden okunacağı hakkında kimsenin bir fikri yoktu. Ezber vermek için havalandırmaya çıktık. Komut verildi, 180 kişi kendisinden emin olmayan bir sesle marşı okuduk. Herkes bildiği gibi okuyunca ortaya farklı sesler çıktı. Bu, işkence yapmaları için ciddi bir sebepti. Havalandırmanın köşesine sıkıştırdılar. Kafası, ayağı, kolu kırılan, ezilenler oldu. 180 kişiden oluşan bir tepe yaptılar ve o insan yığını üstüne bir asker
bayrak dikti. Ceza olarak da 27 gün uykusuz bırakıldık."