Hayır diyen yeni anayasa ister mi?

‘Yeni Anayasa' talebinin hâlihazırdaki CHP'nin kırmızı çizgileri ve gelecek beklentileriyle uzlaşması mümkün değildir. Bunu söylemek için CHP geleneğinin Meclis'te ve Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurularında ortaya koyduğu yasama performansına bakmak yeterlidir

Hayır diyen yeni anayasa ister mi?

Anayasa değişiklik paketinin özünü yargıda yapısal değişiklik öngören iki madde oluşturmaktadır. İlki Anayasa Mahkemesi'nin, yani 27 Mayıs darbesinden bu yana demokratik siyasete vesayet eden kurumun yapısını değiştirmektedir. Diğeri ise hem adliyeleri kontrol eden, hem de “suyun başında” olması nedeniyle Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Seçim Kurulu'nun kimlerden ve hangi ideolojiye mensup olanlardan oluşması gerektiğine karar veren Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun yapısını değiştirmektedir. Bu kurumun da esas itibariyle 27 Mayıs Darbesiyle ortaya çıktığını kaydedelim. Daha önce de yazdığımız gibi, artık “hâkim tarafsız olabilir, amma, devlet ve ideolojisi söz konusu olduğunda tarafsız davranma lüksüne sahip değildir” diyen bir yüksek yargı olamayacaktır. Militarizme, darbe girişimlerine veya demokrasi karşıtlığına dur diyebilecek hâkim ve savcılar meslekten atılmayacaktır. Bu kesin. Küçük partilerin kapatılmasının demokratik toplumlarda zorunlu olmaması nedeniyle bu partilerin kapatılması güçleşecek. Ama halkın onayını almış büyük siyasi partilerin Ankara'da bir süre daha kendini hissettirmesi beklenen gerici ideolojiye aykırı diye kapatılması mümkün olmayacaktır. Bu da kesin! Bunun “ya Meclis çoğunluğu demokrasiyi ortadan kaldırırsa?” şeklindeki tuhaf korkuyu beslediği de kesin! Bu ülkede zaten “azınlık” iradesinden beslenen seçkinci bir elit sayesinde demokrasi hiç olmadı ki! Geriye kalan “yarı demokrasi”nin de yine aynı azınlık ideolojisine mensup kurumlar tarafından defalarca ortadan kaldırıldığı herkesin hafızasına çivilenmişken; ve Meclisin bugüne kadarki anayasa değişikliklerinde temel yaklaşımının daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük olduğu gerçeği ortadayken, bu soruyu yine de sorma becerisi, hukuk veya siyaset bilimi verileriyle açıklanamaz. Siyaset psikologları iş başına diyelim! Yol açılıyor, iş siyasete düşüyor O halde gerici ideolojinin artık bundan sonra gerek adliye düzeyinde, gerekse ‘Yüksek' Yargı düzeyinde demokratik siyasete müdahale edebilmesi mümkün olmayacaktır. Demokratik bir anayasanın önündeki en büyük engel ortadan kalkıyorsa, demokratik siyasetin “yeni anayasa” konusunda artık bahanesi kalmaz. Yol açılıyor, iş siyasete düşüyor! Referandumda “hayır” bu imkânın yok edilmesi ihtimalini barındırmaktadır. Nedenine gelince; “yeni anayasa”, hem topluma ait, hem de “yeni” olmak zorundadır. Çünkü 1930'larda inşa edilen, 27 Mayıs 1960 darbesiyle anayasal düzeyde güvenceye kavuşturulan, 12 Eylül 1980 darbesiyle de sağlamlaştırılan yapı dönüştürülmeksizin yeni anayasa beklentisi anlamsızdır. Yeni anayasanın amacı, toplumsal barışın sağlanması, etnik merkezli yaklaşımın terk edilerek insan merkezli yapının benimsenmesi, ideolojinin siyasal hegemonyasının ve militarizmin sonlandırılması, yargının misyonerlikten çıkarılarak, yasaların tam eşitlikçi bir kültürle uygulanması aracına dönüştürülmesi olacaktır. Kısaca yeni anayasa, halka yapılacak dayatmaların sonlandırılmasını, halkın kendi siyasetini devlete egemen kılabilmesini sağlamak zorundadır. Özgürlük ve demokrasi ekseninde yer alan bu talepler, özgürlükçü sol, orta sağ, muhafazakâr kesimler, Kürt toplumu ve gayrimüslim azınlıkların taleplerini oluşturmaktadır. Üyesi olmaya çalıştığımız çağdaş demokrasiler ailesinin ölçütleri de farklı değildir. Yeni bir anayasanın yapıcı toplumsal ve entelektüel dinamiklerini buradan okuma şansı vardır. CHP'nin kırmızı çizgileri “Hayır” ekseninde yer alan aktörlere bakalım: Yüksek Yargı: Yukarıdaki tüm talepleri darbe düzeninin anayasasına ve kazanımlarına aykırı görmektedir. Bu aktörler, 2007 Anayasa taslağı ile ilgili olarak, mevcut Anayasanın temel esaslarında en ufak bir değişimin, anayasa suçu olduğu ve gereğinin yapılacağına dair açıklamalar yaptılar. Taslak rafa kalktı, iki siyasi parti kapatıldı! Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Danıştay ve Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun bildirileri henüz hafızalarda canlılığını koruyor. “Hayır” demek, bunların engelleyici güçlerinin devamına imkân sağlar. Çünkü siyasi partiler, 8 yerine çoğunluğu da yüksek yargı aktörlerince seçilmiş 7 kişiyle kapatılmaya devam edecek. Parti kapatmadaki ideolojik ölçütler geçerli olmaya aynen devam edecektir. Öte yandan Yargıtay ve HYSK baskısı nedeniyle, yeni anayasa talep eden siyasi aktörlerin adli yargıda cezalandırılması pratiği devam edecektir. Yasa değişikliği bir anlam ifade etmeyecek, sonuçta yasanın ne dediği değil, Ankara'daki efendilerin ne dediği daima önemli olmuştur. CHP'nin siyasi tarihsel referansları ve tüm bu sorunların Anayasal düzeyde kurumsallaşmasına neden olan 27 Mayıs Darbesindeki ortaklığı, başka bir tutum almasına izin vermemektedir. 1930'larda biçimlenen siyasal ideolojisiyle bu tarihsel referanslar dikkate alındığında, Kürt sorunu, dini özgürlükler sorunu, gayrimüslim azınlıklar ve militarizm konusunda CHP'nin “hayır” tavrı alması kaçınılmazlaşır. CHP geleneğinin Meclis ve Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurularında ortaya koyduğu yasama performansına bakmak bu konuda yeterlidir. Dolayısıyla tüm bu sorunları çözebildiği sürece anlam ifade edebilecek olan “yeni anayasa” talebinin hâlihazırdaki CHP'nin kırmızı çizgileri ve gelecek beklentileriyle uzlaşması mümkün değildir. MHP yukarıdaki talepler konusunda uzlaşacak bir vizyon sunmamaktadır. Ne 27 Mayıs, ne de 12 Eylül Anayasasıyla ideolojik bir kavgası olmayan bu siyasi geleneğin yeni anayasa konusunda olumlu bir duruş sergileyebilmesi zor gözükmektedir. Darbe düzeninin mimarı ve yargı sistemini doğrudan doğruya şekillendirmiş bulunan orduyu saymaya gerek yoktur. Aydınların bir kısmı ise toplumsal tercihler konusunda olumsuz bir tutumun ve militarist vesayetin mimarıdır. Askeri müdahale kültürüne aydın katkısının ciddi bir sorun oluşturduğu herhalde inkâr edilemez. Tüm bu aktörlerin ortak paydası, bir yandan toplumsal taleplere ideolojik eksende kesin bir şekilde karşı olmaları; diğer yandan kendileri dışındaki herkesi, özellikle “sağ” veya “muhafazakâr” cenahta yer alan tüm siyasi hareketleri ayrımsız bir şekilde tehdit olarak görmeleridir. Yukarıdaki aktörlerin, varsa, “yeni anayasa” talebi, “iyi darbe” anayasasının küçük değişikliklerle sisteme yeniden yüklenmesinden başka bir anlama gelmiyor. O halde şu sorulara yanıt verilmesi gerekir: Varlık nedenini yeni bir anayasaya karşı savaşmakta bulan bu aktörlerle aynı kulvarda “hayır” diyerek, militarizmin demokratik siyaset karşısındaki konumunu “halk” eliyle tahkim ettikten sonra “yeni anayasa” şansı hala nasıl devam edecek? “Sağ” ve “muhafazakâr” siyasi aktörler ve onların toplumsal tabanının destek vermediği bir anayasa yapımı mümkün müdür? Yeni anayasa taleplerine hâlihazırda en yakın olan bu kesimi dışladığımızda kimlerle anayasa yapacağız? Dedik ya, şaka gibi! DOÇ. DR. OSMAN CAN Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı
<< Önceki Haber Hayır diyen yeni anayasa ister mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER