2011'de nasıl bir AKP?
Başbakan Erdoğan, bugüne kadarki bütün siyasi yaşamında 'en fazla 12
Eylül referandumunu önemsedi.'
3
Kasım 2002'de '
iktidara geleceğini zaten hissediyordu, biliyordu.'
Kaderin ağlarını nasıl ördüğünü görmüştü. Sekiz yıl içinde dört
seçim, iki referandum yaşadı, hepsini kazandı.
Bir kez hayal kırıklığına uğradı:
Mart 2009 yerel seçimlerinde hedefinden beş puan düşük oy aldı...
Bir defa da beklediğinden daha yüksek başarıya ulaştı: 22 Temmuz'da yüzde 42 tahmin ediyordu, yüzde 47 elde etti.
Şimdi, Erdoğan'ın siyasal kariyerindeki önem sıralamasında ikinci sıraya oturacak olan 'Haziran 2011 seçimi' geliyor.
'Üst üste üçüncü kez tek başına iktidar zaferi elde ederek tarihe geçmeyi düşlüyor.'
SANDIĞIN FAVORİSİ OLMAZ
Yeni bir yılın ilk günlerinde olduğumuza göre Erdoğan'ın ve AKP'nin '2011 falına ve stratejilerine' yakından bakmanın tam zamanı...
Evet, kamuoyundaki genel havaya bakılırsa sanki AKP
sandık yarışında önde, sanki favori...
Bu
algı gerçekliğe yakın dursa bile; 'yanıltıcı olabilir'.
Nasıl ki; futboldaki
derbi maçlarının favorisi yoktur, seçimlerin de öyle...
Millet iradesinin sandıkta nasıl şekilleneceği bilinmez.
Özellikle CHP'deki değişimin orta ve uzun vadeli sonuçları etkin olabilir.
Artık iktidar-muhalefet paradigmaları değişti.
En başta, ana muhalefetin başında, Erdoğan kadar çalışkan bir lider var. Eskiden öyle değildi.
Bugünden itibaren siyasal aktörlerin hedeflerine ve o uğurda sahneye koyacağı planlara, söylemlere mercek tutalım istiyoruz. İktidar partisiyle başlıyoruz.
GEÇMİŞ DEĞİL GELECEK VURGUSU
Kişisel gözlemlerimiz bir yana...
Öncelikle dün sabah
Erol Olçak'ı aradım, AKP'nin siyasal stratejilerinde söz sahibi isimlerin başında gelir. Kampanyaları o yürütür, çok profesyoneldir.
Sordum, '2011'de
AK Parti siyasal
iletişim açısından neler yapacak?'
Bir an bile beklemeden yanıtını şöyle verdi:
'2011, Cumhuriyet'i 2023'e hazırlama yılı olacak. AK Parti kadrolarından bu söylemi duyacaksınız. Başbakan'ın talimatı böyle. Partinin yeni vizyonu her anlamda; demokratik,
ekonomik, sosyal konularda Cumhuriyet'in 100'üncü yılını hedefleyecek. Kullanılacak dilin yüzde 70'i gelecek, yüzde 30'u bugüne kadar yapılanlar üzerine kurulacak. Seçimin ana teması bu olacak. Siyasetin merkezinde millet olacak. Dün değil, yarın ve ötesi konuşulacak... Topluma bunu anlatmak, bunu göstermek istiyoruz.'
Görüyorsunuz değil mi?
Bugüne dek Erdoğan yönetimindeki AKP, 'korku değil umut, geçmiş değil gelecek, negatif değil pozitif' söylemlere başvurmuştu. Pratik uygulamalar tartışılabilir; ayrı ama kampanyalar hep bu doğrultudaydı.
Siyasette bunlar başarıyı getiren anahtarlar. Şimdi daha uzun geleceğin konuşulacağı yeni bir stratejinin devreye girdiğini görüyoruz. Bunu da CHP'deki gelişmelere ve rekabetin artık çetin hale gelmesine bağlayabiliriz. Çünkü Kılıçdaroğlu yönetiminde CHP'nin bu kanallara girmeye başladığını iktidar partisi de görüyor. Kılıçdaroğlu'nun sokağa çıktığı, yılbaşını madende geçirdiği ortada.
Temel parametrelere kısaca yakından göz atalım.
Dış
politika, Erdoğan'ın gönlüne göre şekillendi zaten. Günlük ve dönemsel değişiklikler beklenemez. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Gül'ün yakın gözetimi ve orkestrasyonu altında ana eksen faaliyetlerini sürdürecek. Erdoğan'ın buna itirazı yok. Yapılanlar Erdoğan'ın istediği diplomasinin teorik altyapısını oluşturuyor. Yalan yanlış analizler okuyoruz, doğrusu budur.
ERDOĞAN'IN ÇITASI YÜZDE 50
Ekonomi belirleyici...
Orada belli sarsıntılar, görüş ayrılıkları oldu.
Ancak Erdoğan ağırlığını koydu. IMF ile ilişkiler,
orta vadeli program, döviz ve
faiz politikaları, kamu yatırımları...
Erdoğan 'hem seçim gerçeğini gözetti hem de tekrar iktidara geleceği perspektifiyle makro dengeleri...'
Seçim kampanyası dilinde ise 'milliyetçi vurguların' arttığını duyacağız.
Başbakan seçimi kazanmanın ötesinde, 'yüzde 50 çıtası' koymuş durumda.
'Her iki kişiden birinin oyunu almak' barajını aşıp aşamayacağını
test edecek.
O sonuç, 2014'e kadarki siyasal mücadelenin rengini ve ruhunu oluşturacak.
İSMAİL KÜÇÜKKAYA - AKŞAM