Bizler hepimiz dünya sarayında Allah’ın misafirleri ve insanlık ailesinin birer fertleriyiz. Allah bizleri dünyada yakıp yıkmak, tahrip etmek için değil, birlik beraberlik ve kardeşlik ruhu ile hasbi ve fedakârca insanlara yararlı ve faydalı hizmet yapmak, yardımlaşmak ve hayırlı işlerde yarışmak için göndermiştir.
Müminin en önemli ve sorumlu olduğu vazife, kullarına Allah’ı tanıtmak ve sevdirmektir. Bu vesileyle de Allah’ın hoşnutluk ve rızasını kazanmaktır.
Huzur ve güvenin kaynağı imandır ve aynı zamanda zerresinden hesap vereceğimiz büyük mahkemede, hâkimler Hâkimi Allah huzurunda hesap vereceği güne inanarak hayatını ona göre tanzim etmektir.
Vahdet ve Birliğimiz
Hz. Üstad, "Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne, uyum içinde olmadan ittihat gittiği vakit, manevi hayat da gider”. Diyerek ikaz etmektedir.
Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyanda: “Allah'a ve Resulüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za'fa düşersiniz, rüzgarınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam mânâsıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir”. (Enfal Suresi 46.Ayet),
“Hepiniz toptan, Allah'ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırmış ve onun lütfu ile kardeş oluvermiştiniz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oraya düşmekten de sizi O kurtarmıştı. Allah size ayetlerini böylece açıklıyor, tâ ki doğru yola eresiniz”. (Al-i İmran 103. Ayet),
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah'ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvâbtır, rahimdir (tövbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur)”. (Hucurat Suresi 12.Ayet) buyurulmaktadır.
Yine Hz. Üstad, “Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek şeyler kardeşlerinizden hariç dairede çok var. Ben nasıl sizin meziyetlerinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça, sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telakki ediyorum; siz de üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız. Adeta, her biriniz ötekinin faziletlerine nâşir olunuz”. İfadesiyle yine irşadta bulunmaktadır.
Asli Vazifemiz
Hizmet bize dünyaya niçin geldiğimizi, aslî vazifemizin ne olduğunu, alınıp satılmayan, imâlatı yapılmayan, israf edilmemesi gereken ve insana geçici olarak emanet edilen çok kıymetli uzuvların ve latifelerin kıymetini hatırlattı, onları nerede ve nasıl kullanacağımızı öğretti.
Bir de böylesine kısa vâdeli bir bekleme salonu ve terminal mahiyetindeki dünyada, ölümsüz ebedî olarak Allah’ın vadettiği Cennet ve Cemâlüllah’ın anahtarı olan îman ve iz’an şuuru ile, kabrin bir metrelik çukur olmadığını, onun Cennet’e veya Cehennem’e açılan bir kapı, bir koridor ve tünel olduğunu, aynı zamanda bir amel sandığı bulunduğunu, dünyada oraya yatırım yapılması gerektiğini öğretti.
Seksen- doksan veya en fazla yüz senelik, şu kısa dünya hayatında, ölümsüz, elemsiz, kedersiz ebedî bir âhiret hayatı kazanmamıza vesîle olan Sefîne-i Muhammediye’ye (sav) dâhil olmamızı, yanılmayan ve yanıltmayan o geminin kaptanı Efendimiz’i (sav) ve İslâm’ı gerçek mânâda tanımamızı sağladı.
Hizmet, bugüne kadar nice nesillerin îmanının kurtulmasına vesîle olmuş, ülkeyi küfr-ü mutlaka –biiznillah- teslim etmemiş ve dünyânın da kısmen bu tehlikeden kurtulmasına vesile olmuştur.
Küfrün belini kıran, ona geçit vermeyen ve günümüze kadar devam eden bu hizmet olmasaydı; ülke şimdiye kadar çoktan büyük bir tehlikeye mâruz kalabilirdi. Ne garip bir tecellidir ki, bu küfr-ü mutlaka engel olmaya çalışan ve hizmeti temsil edenlerden bugün sanki suç işlemişler gibi intikam alınmaktadır.
Başından bugüne bu hizmeti, kendi düşünce ve fikirlerine en büyük engel görenler, bir türlü hazmedemedikleri bu dâvânın önünü almaya çalışmışlar, fakat bir türlü engel olamamışlardır. Allah’ın izniyle hizmeti temsil edenler, ihlas, samimiyet, vefa ve sadakatla bu davayı hiçbir şeye alet etmeden temsil ve tebliğ ettikleri müddetçe kimse başarılı olamayacaktır.
Bunu fırsat bilenler değişik tuzaklar kurarak, hayallerde olmayan şeyleri gerçekmiş gibi göstererek, kuvveti de arkalarına almak sûretiyle saldırmışlardır. Bu yaptıklarıyla ülkeyi karıştırıp, milleti, aynı zamanda akrabaları birbirine düşman haline getirmek, aileleri parçalamak ve bu işi gerçekleştirme adına bütün gücü ve imkânı kullanmaktadırlar. Ümit ediyoruz ki Cenâb-ı Hak, bu yapmak istediklerini yakın bir zamanda gırtlaklarında bırakacak ve ümitlerini ye’se dönüştürecektir.
Memleket ve millete kaderini adamış olan bu hasbi ve fedakâr insanlara, ihanet şebekeleri ve zalimlerin yapmış oldukları aslı olmayan beyanlarla zarar vermeye çalışmışlar ve birçok ailenin zarar görmesine, yuvalarının dağılmasına sebep olmuşlardır. Buna rağmen dünyânın birçok ülkesi, hususiyle medenî dünya bunlara iltifat etmemiş, dünyânın ümidi haline gelen bu hizmeti desteklemişlerdir.
Peygamberlerle temsil edilen bir davanın günümüzdeki vârisleri, iman edip söz verdikleri Allah’a (cc) ve Resûlüllah’a (sav) vefâlı ve sâdık olmalıdırlar. Kendilerini yaratan, mükemmel uzuvlar ve latifelerle donatan, kâinatı âdeta emrine verip hizmet ettiren Rabb-ül âlemin’e, saygıda kusur etmemeliler ve basit şeylere takılıp savrulmamalıdırlar.
Sahip oldukları sorumluluğu yüklenirken, yolun virajlı, aşılması zor dağların, geçilmesi mümkün görünmeyen deryaların bulunduğu unutulmamalı ve dünyada külfetsiz nimetin bulunmadığını, ‘Cennet’in ucuz değil, Cehennem’in de lüzumsuz olmadığını’, Peygamber yolunun bu tür zorlukları ve sıkıntıları bulunduğunu, gerekirse dünyadan, maldan, yardan, candan geçilmesi gerektiğinin şuurunda olmaları gerekir.
Ölüm dâhil hiçbir şeyden korkmadan, ömür boyu hapishânelerde kalma pahasına, diklenmeden, dâvâsı adına hak bildiği yolda dik durarak, kimseye karşı gayz, kin ve nefret duymadan, îmanla Allah huzuruna gidebilme gayreti içinde olmalı ve gaflet içinde perişan insanlığın imdâdına yetişebilmek için gayret gösterilmelidir.
Dünyaya niye geldiğinin farkında olarak, nefsinin önünde insanlara değer verip, en yakından en uzaklara kadar herkese sevgi, şefkat ve merhametle kucak açarak, toplumun her kesimiyle görüşmelidirler. Zengin- fakir, büyük- küçük, idareci- idare edilen herkesle tanışmalı, kaynaşmalı, içtimâi dengeye katma değerde bulunup entegrasyonu sağlamalı ve toplumun da böylece güven ve itimadını kazanmalıdırlar.
Hizmet içinde maddi manevi beklentisi olan her insan, ya bir engele takılma veya yorgun düşüp yolda kalma ihtimali olabilir. Hizmet aşkı, iyi niyet ve samîmiyet; yorgunluğu aldığı gibi, engellere takılıp kalmaktan da insanı kurtarır.
Müsbet hareket etme, devamlı olumlu iş yapma insanın moralini yüksek tutar. Gelecek adına ümit ve sevinci arttırır. Bu ruh hâleti içinde olanların, âile hayâtında da huzur ve bereket olur. Yoksa bulunduğumuz ülkelerde Allah’ın lütfettiği güven ve itimat duygusu, bir takım gerçek manası bilinmeyen ihtilaflarla zayi olma endişesi ister istemez akla gelmektedir.
Hizmet erleri, çekilen çile ve ızdırapları, ağlamaları dindirebilme adına, bir insan kurtarabilmek için tulumbasını alır, yangını söndürmeye koşar. Hakîkatlerden, iman, ahlâk, hayâ gibi cevherlerden mahrum olan, kendilerini dünya zevklerine kaptırmış, âhiretten ve orada karşılaşacağı durumlardan habersiz insanları uyarabilmek için, onları nefsine tercih ederek î’sâr rûhuyla hareket ederler.
Aynı zamanda karşılarına çıkan aşılması zor engellere takılmadan, takılanların da elinden tutarak yürürler. Hak bildikleri yolda, ye’se düşmezler, ümit verirler herkese..
Bu peygamber yolunun yolcuları; kalbî ve ruhî hayata kapalı, nefislerinin esiri, şeytanın zebûnu nesillerin imdadına, kendilerini fedâ etme pahasına koşarlar. Sırat-ı müstakim üzere, ihlâs ve samimiyetle, vefâ ve sadâkatle, ürkmeden, korkmadan, Hakk’ın rızâsı, insanlığın saâdeti ve mutluluğu yolunda yorulmadan hizmet ederler.
Bugün ümit kırıcı, moral bozucu, hepimizi gönülden yaralayan, tâmiri hiçte kolay olmayan hâdiseler karşısında; kime, niçin inandığının farkında olan ve bunun şuurunda bulunan gönül mîmarları, bu sıkıntıları ve engelleri de Allah’ın izni ve keremiyle aşacaklarında şüphe yoktur.
Şimdiye kadar bölüp sokağa dökmek istedikleri ve başarılı olamadıkları hizmet mensuplarını bölüp, sokağa dökerek birbirine vurdurmak isteyenlere, altın ve zebercet kıymetinde olan kardeşlerimiz alet olmamalı, hizmete zarar verecek söz tavır ve davranışlardan, böylesine hassas bir zamanda daha titiz davranmalı, küfür ve dalalette yanmakta olan hayrul halef nesli kurtarma mevzuunda herkes elinden geleni yapmaya çalışmalıdır.
İçinde bulunduğumuz inanıp hak bildiğimiz bir dava insanı olarak, ahiretimiz adına bin bereketli ayları, şimdiye kadar yaptığımız hayırlı hizmetlerde değerlendirdiğimiz gibi, hem kendi şahsi hayatımız adına, hem de imana muhtaç milyonların imdadına yetişme mevzuunda gayret göstererek, çok şerefli ve çok bereketli misafirimiz olacak Ramazan-ı şerife arınmış olarak girme mevzuunda hassasiyetimizi korumalıyız.
M. Ali Şengül