Çocuklara dini sağlıklı bir terbiye kazandırma her anne babanın arzu ettiği bir husustur. Bu konuda anne babaların bir arayış içinde oldukları muhakkak. Bu mevzudaki her bir söz, yazı, seminer, ders, sohbet ebeveynler için faydadan hali olmayacaktır. Bu yazıda çok da teferruata girmeden ana bir konu olarak çocuğun doğduğu vasatın yani yuvanın onun dini atmosferi teneffüs edebileceği, şuuraltı dini kazanımlarını elde edebileceği bir şekilde hazır hale getirilmesi konusuna yoğunlaşmaya çalışacağız.
Uzun soluklu olma
Öncelikle söylemek gerekirse bunun sihirli bir formülü yok. Onun için bu konuda kısa yollu, basit bir yemek tarifi gibi çözüm beklemek doğru değil. Bu iş her bir çocuk için en azından rüşt yaşı olan on yedi on sekiz yaşlarına kadar yakın, ondan sonraki yaşlarda da uzak takip de (maddi uzaklığı kastetmiyorum) sabırla anne baba sorumluluğu altında götürülmesi gereken bir süreçtir. Bilhassa uzun bir süreç demedim. Zira zamanın ne kadar çabuk geçtiği malumunuz. Göz açıp kapayıncaya kadar çocuklarımızın bir anda tabiri caizse bitiverdiklerine şahit oluyoruz. Onun için anne babaların ümitli olmaları kadar sabırlı, sebeplere riayet eden, Allah’a dayanmış olmaları motivasyonu düşürmemeleri açısından önemlidir. Mesele ne kadar zor olsa da kayiyyen imkansız değildir. Burada bilhassa doğumla beraber okula başlayıncaya kadar ki dönemi ilgilendiren çocuğun dini şuuraltı kazanımları için en genel bazı hususları tekrar etmek istiyoruz.
Yuva kurmadaki ana hedefi unutmama
İnanmış insan açısından evlilik ve yuva kurmada ana hedef bellidir, o da mutlak manada “salih, arızasız, kusursuz iyi bir insan‘’ yetiştirmektir. Evlilikteki küçük ikramlar bu ana gayeye hizmet etmeye yönelik lütfedilmiştir. Yoksa onlar asıl maksat değillerdir. Bu şuurla yuva kuran bir mümin, yuvayı bir yönüyle mabet, bir yönüyle mektep, bir yönüyle de ocak gibi değerlendirerek onu asıl hedefine yönlendirilmiş bir kurum, müessese gibi işletme gayreti içinde olmalıdır.
Ailenin temel taşı fert olduğu gibi toplumunda temel taşı ailedir. Bu yönüyle aile aslında bir toplumun çekirdek, en küçük kurumu sayılır. Nasıl her kurumun bir kuruluş hedefi varsa aile kurumunun da ana bir hedefi vardır/olmalıdır. O da, Allah’a, anne babaya, içinde yaşadığı topluma, tüm insanlığa karşı sorumluluklarını bilen, bunları hayata aktarabilen, salih iyi insanlar yetiştirmektir.
Bu vazife kimin?
Bu zor iş için Allah iki insan yaratmıştır. Bunlardan biri anne diğeri de babadır. Hayatın belli bir safhasına (okul çağına) kadar bu iş onlara aittir. Okul çağında ise yardımcılar olarak öğretmen ve rehberler devreye girer. Fakat bu dönemde de anne babanın sorumluluğu devam eder. Okul çağına kadar aile (yuva) kurumu kuruluş esasları ne ise o maksada yönelik muntazam bir işletme gibi işlemelidir ki çocuğun ruh, kalp ve dimağında iyi bir dini şuuraltı oluşturulmuş olsun. Dünyaya gözünü yeni açan bir yavru bu sımsıcak yuva da iki koruyucu meleği (anne baba) ile yakın (dünyevi) ve uzak (ahiret) geleceğe hazırlık için oldukça meraklı, aç, muhtaç ve hazırdır. Peki ya anne baba?
Evde de mi disiplin?
Birbirlerini tanıyarak, severek evlenmiş iki mümin kişi, ötelerden kendilerine hediye edilen bu yeni emanetten sonra artık kendileri için değil evlatları için yaşamayı hedeflemelidirler. Genellikle her normal anne baba, kendilerine lutfedilen bu güzel hediyeden dolayı zaten hoşnuttur. Onlar o yavruya gözleri gibi bakar, adeta kendilerini o yavrunun hizmetine adarlar. Ne geceleri kalır ne de gündüzleri. Çocuğun bakım görümü, sevilip okşanması ne kadar önemli ise temel şuuraltı dini kazanımlar adına anne babanın yapacağı fedakarlıklarda o kadar önemlidir. Tabi ki ev ortamı, herkes için fıtri olarak rahatlayıp dinlendiği sonra yeniden hayata atıldığı bir dinlenme istasyonu gibidir. İnsan evinde hür ve serbest olmak ister. Bazıları aşırı disiplinli bir hayatı sıkıcı bulur, hatta gayr-i tabii de bulabilirler. Burada üzerinde durduğumuz husus, çocuklara uygulanacak disiplin değil anne babanın disiplinli yaşamasıdır. Şu da unutulmamalıdır ki tam inanmış bir mümin sadece kendisi için değil evladı, nesli ve başkaları için yaşayabilen insandır. Madem aile kurumu imanlı bilinçli iki kişi tarafından, tanışarak, anlaşarak, birbirini severek belli bir maksada yönelik kurulmuş bir kurumdur, öyleyse anne baba, çocuğun iman dünyasını inşa için, ilk temelleri atmaya, yuvayı, yuvadaki yaşamlarını basitçe bir düzene oturtmakla başlamalıdırlar ki çocuk ne sıkılsın ne de sorumsuzca bir atmosfer hissetsin.
Her şeyi ona göre dizayn etme
Onun için çocuğun doğumuyla beraber anne babanın elden geldiğince aile içre tutum ve davranışlarını çocuğun temel dini şuuraltı kazanımlarına yönelik dizayn etmeleri uygun olur. Yoksa belli alışkanlıkların terkedilememesi, bazılarının da edinilememesi şuuraltı dini kazanımlar açısından büyük bir boşluk oluşturacaktır. Çocuğun doğduğu andan itibaren çevresinde algıladığı şeyler -iyi veya kötü basit veya karmaşık -ruhuna siner ve iz bırakır. Çocuğun dimağında ve ruhunda iyi ve güzel iz bırakacak tutum ve davranışlar edinilmeli diğerleri de terkedilmelidir ki şuuraltı dini kazanım adıma sebepler planında sağlıklı bir temel atılmış olsun. Havadaki kokunun insana sinmesi gibi yuvada ki mabet atmosferi, anne babanın manevi auraları da çocuğun ruhuna siner, nakşolur.
Yuvada mabet atmosferi
Yuvanın bir mabede dönüştürülmesinden maksat, anne babanın dini hayatın asgari gereklerini (farzlar ve haram ve günahlardan kaçınma) imkan nispetinde, karı koca olarak beraber yerine getirmeye özen göstermeye çalışmalarıdır. Yani günlük, haftalık, yıllık periyotlarda ne tür ibadetler varsa yeri ve zamanı geldikçe çocuğun göreceği ve gözlemleyebileceği bir vasatta beraberce bunu ifa etmeye çalışmalarıdır. Kuran, aile ve toplumu oluşturan erkek ve kadında bulunması gereken temel özelliklerden bahsederken onlardan şöyle bahsetmektedir; “Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mümin erkekler, mümin kadınlar; taate devam eden erkekler, taate devam eden kadınlar; doğru (sözlü) erkekler, doğru (sözlü) kadınlar; sabreden erkekler, sabreden kadınlar; mütevazı erkekler, mütevazı kadınlar; sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar; ırzlarını koruyan erkekler, (ırzlarını) koruyan kadınlar; Allah’ı çok zikreden erkekler, zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için hem bir mağfiret hem de büyük bir mükâfât hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35)
“Bu erkek ve kadınlar, milletin en küçük hücresi olan ailede mümin ve müslim olarak bir araya gelmiş, Allah’a güvenmiş, gönülden O’na yönelmiş ve Allah maiyetine ermiş, ibadet ü taat içinde hayatlarını geçirmektedirler.’’ (Çekirdekten Çınara)
Anne babanın işin bilincinde ve kararlı olmaları
Buna göre, yuva da salih bir kişi yetiştirilecekse belirli zamanlarda evde mutlaka mabet havası oluşturulması elzemdir. Bu vazife de tabi ki bu gaye için yuvayı kuran gerçekten inanmış anne babalara düşmektedir. Bununla ilgili olarak;
a- Anne baba’nın yuvayı baştan hedefi belli, planlı programlı kurmaları.
b- Çocuğun şuuraltı dini kazanımları konusunun önemine inanmaları, farkında olmaları, gündemlerine almaları.
c- Anne babanın günlük haftalık ibadetlerle ilgili ortak, uygulanabilir bir plan, program üzerinde anlaşmaları.
d- Bu planı hayata geçirme hususunda eşlerin bir birlerine teşvikçi, yardımcı ve destek olmaları, devamlılık, süreklilik sağlamaları.
d- Eşlerin, çocuğa, iyi bir dini şuuraltı kazandırma konusunu her meselenin -hatta eşler arası problemlerin bile- üstünde görmeleri.
f- Anne babaların çocuğun doğumuna kadar yapageldikleri -varsa- bazı olumsuz alışkanlıkları değiştirmeleri, tutum ve davranışlarına çeki-düzen vermeleri.
g- İster teke tek isterse beraber eda edilen ibadetlerin çocuğun görebileceği bir ortamda yapmaları. Bunlardan en önemlisi günlük olarak namazın kılınmasıdır.
Yuvanın mabet olmasında tek faktör ibadet mi?
Bu husus da ibadetler çok ama çok önemlidir. Fakat yuvanın bir mabet haline gelmesindeki tek faktör tabi ki sadece ibadetler değildir. Bir mabedi mabed yapan asgari üç ana unsur vardır. Bir, o mabedin fiziki mekânı, o mekânın iç ve dış özellikleri. İkincisi; o mekânda bulunan insanlar ve o insanlardaki ulvi hal ve tavırlar. Üçüncüsü; o mabette yapılan bir kısım fiiller, ameller.
Birinci olarak mabede fiziki açıdan bakıldığında; evin her köşesinde ibadet edilebileceği gibi müsait olan evlerde bir ibadet yeri/köşesi belirlemek faydalı olacaktır. Bu mekanın tıpkı cami ve mescitlerde olduğu gibi bakımlı tertip düzenli, hoş kokulu olmasına özen göstermelidir. Mabetin iç, yani manevi havası açısından bakıldığında, orada hissedilen ferahfeza atmosfer, huzur, güven veren ortam da yuvaya aksettirilmelidir.
İkinci olarak mabetteki insanların o vakitte Allah’a yönelmeleri, laubaliliği terk etmeleri, ciddiyet ve vakarları, birbirleriyle olan sevgi ve saygıları eşler arasında yaşatılmalıdır. Yukarıda nakledilen (Ahzab, 33/35) ayetin de yuvayı kuran ‘’karı-koca, kadın-erkek, anne-baba) özelliklerinden bahsederken ‘’Mümin, Müslim-Allah’a inanan- O’na kulluk eden) yönlerinin yanında insan karekteri açısından en temel özelliklerden olan aşağıdaki noktalar zikredilir:
Evet din ve dindarlık imanı, ibadeti, ahlakı da içine alan bir bütün olduğundan ideal bir mümin anne baba yuva da mabet atmosferi oluşturmak ve en önemlisi inandırıcı olabilmeleri için iman ve ibadetin yanın da bu temel konulara da dikkat etmeleri önemlidir.
Üçüncü olarak, mabette işlenen fiil ve amellere gelince topluca namaz kılıp dua edilmesi, okunan ezanı, kameti, Kuran‘ı, yapılan duaları dinlemeleri, küçük bir mabet mesabesinde işlemesi gereken yuva da çocukların nazarlarına verilmesi denilebilir.
Bu zor dönem de neler yapılabilir?
Bugünün şartlarında çalışan anne babaların ifade edilen bu hususlarda zorlanabileceklerini tahmin etmek zor değil. Bununla beraber bilhassa çalışan annelerin yeni doğan çocukları için;
1- Münkünse birkaç yıl işlerine ara vermeleri.
2- Eğer bu mümkün değilse, en azından çocuklarıyla beraber olduklarında anne baba olarak bu hususlara riayet etmeye çalışmaları.
3- Buna ilaveten anneanne, babaanne, dede gibi kimselerden yardım almaları, müsait, geniş bir evde beraber yaşamaları.
4- Eğer bunlar da mümkün değil, maddi imkân da varsa dini hassasiyeti olan, eğitim almış bir bakıcı mürebbiye veya aile bulmaları.
5- Eğer mürebbiye bulunamıyorsa, bu alanda insanlar yetiştirilmesi adına ilgililerle görüşülerek, imkanlar hazırlanmasına yardımcı ve teşvikçi olmaları.
6- Bunlardan hiçbiri mümkün değilse bu özel durumu bir uzmanla görüşmeleri tavsiye edilebilir.
Evet inanmış bir insanın duygu düşünce dünyasında yuva, bir mabet haline getirilebilirse sebebler planın da hayırlı, salih bir evlat yetiştirmenin önemli bir adımı atılmış olacaktır.